12 Nisan 2010 Pazartesi

Soru İşareti




Ne zamandır konuşmak istiyordum. Kolladığım zamanın haddi hesabı yok, geçip giden zamana inat yavaşlıyor hayat bu soru aklıma geldikçe. Sanki daha hızlı akıyor kanım artık, kalbim daha fazla kan pompalıyor damarlarımdan, ölesiye terliyorum. Olmuyor, utanıyorum sormaya, neyi nasıl anlatacağımı bilmiyorum, belki de cevabını bilemeyeceğin soruların başlangıcı olacağından korkuyorum ki sen her zaman her şeyi bilensin benim gözümde. Soğumak diye aptal bir terim var ya, insandan soğumak, hayattan soğumak… Onların tabiri ile ısınamamışken sana, tanışalı daha 1 yıl olmamışken cesaret edemiyorum  bu soruyu sormaya. Sorarken gözlerine bakamıyorum, ya ağlamaklı oluyorum gülünecek halime ya da gülüyorum ağlanacağıma.

Kimileri sadece bu soru için ayıplıyor karşısındakini, oysaki birbirini tanımanın verdiği rahatlık olmalı insanlarda, tanıyamıyorum kendimi senin yanında nasıl fark edebilirim ki bendeki seni, senin gözlerinde nasıl gördüğünü beni, tanıyamazken kendimi… Dediğim gibi, bilemeyeceğin soruların başlangıcı olmasından korkuyorum bu sorunun, kusursuzluğunu zedelemesinden korkuyorum, gülen yüzünün ekşimesinden, vazgeçmenden korkuyorum benden ya da vazgeçmene gerek kalmayacak kadar yakın hissetmemiş olmandan çekiniyorum beklide..

Ve daha fazla dayana bileceğimi düşünmüyorum bu duruma. Elimde iple gezindiğim dakikalarda bu sorunun cevabını öğrenmeden gitmek istemediğimin farkına varıyorum ansızın, kendime karşı eylemlerimden vazgeçiyorum, ket vuruyorum zihnime. Kibrit gibi tükenirken yazın sıcağında oturduğumuz masada ağzımdan ansızın çıkacak diye çok korkuyorum, bu konudaki düşüncelerini bir çırpıda duymak istemiyorum “Evet” ya da “Hayır” olması önemli değil çünkü. Var olan cevabın senden çıkmış olması, aslolan cevabın sana ait olması, gözlemlediğin, inandığın, hissettiğin cevabı bana vermiş olman önemli olan.

Ve şimdi söyle bana, gözlerine diktiğim gözlerime bakarak söyle, uzun sohbetlerle geçirdiğimiz yarı gündüzlerin hatırına, hayatının sonuna kadar yanında olacak biri olarak gör ve beni anla, öyle söyle. Tek bir kelime yeter bana, “Evet” ya da “Hayır”… Yeter ki içimdeki bu kısır döngü bitsin artık, aydınlığa kavuşsun, nefes alsın ruhum, arınsın tüm sorulardan tek cevabınla. Şimdi söz sende lütfen söyle bana...

...hamam böcekleri terler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne dersin bu konuda?