31 Ağustos 2010 Salı

Ezgi'nin Günlüğü İlk Kitabın Sonu



Daha öncede bahsetmiştim Ezgi'nin Günlüğü'ne olan bağlılığımı.. Lise dönemimin ilk zamanlarından itibaren hayatımın hemen hemen her alanında birşeyler bulabildiğim şarkıları ile vazgeçilmezim olmuştu.

İlk dinlediğimde vokal olarak Feyza Erenmemiş ve Hüsnü Arıkan vardı grupta. Daha sonra Feyza Erenmemiş'in gruptan ayrılmasına ile ciddi anlamda üzülmüştüm. Leyla şarkısında başka kimse onun gibi "Aşk nedir söyle kayboldum." diyemezdi.Bir "aşk" anca bu denli vurgulanabilirdi. Büyüleyici sesi "Rüya" şarkısını gerçekle ayırd etmemizi zorlaştırıyordu. Zor oldu yerinin dolması ama doldu. Eylem Atmaca ile eski keyifi yaşayamasakta mükemmel sesi ile bize muhteşem sohbet akşamlarında fondan eşlik etmişti Hüsnü Arıkan ile birlikte.
Peki ya şimdi? Geçtiğimiz günlerde ilk olarak şaka olduğunu düşündüğüm bir durum. "Hüsnü Arıkan özel işlerinin yoğunluğu sebebi ile Ezgi'nin Günlüğü Grubundan ayrılıyor!" Ezgi'nin Günlüğü bir kitaptı tadına varamadan bitti... Ne olursa olsun o tada doyamayacaktım gerçi. Artık kitabın 2. ciltini bekleyeceğiz. Yerine gelecek olan vokal kim olacak? Ne kadar başarılı olacak? Konserlerde, sahne programlarında eski şarkılarını söylerken nasıl dinleyeceğiz? "Signomi"de eskiden aldığımız keyifi alabilecek miyiz? "Ellerimiz" söylerken sahnede "Beyhude esmedi rüzgar, çözdüm ben yelkenimi" cümlesini başkasından duymak nasıl olacak bilemiyorum. 

Hayatımda değişiklikleri çok sevmiyorum, hiç bir alanında sevmiyorum. İşimin değişmesini sevmiyorum, arkadaşlarımın değişmesini sevmiyorum, kullandığım kültablasının, çakmağın... Ezgi'nin Günlüğü'nün değişmesini de sevmiyorum ama değişiyor. Zaman değiştiriyor.

Yapılan açıklama şu şekilde.

Çok sevgili arkadaşlarımız,

Yaklaşık 20 yıldır, gerek şarkıları ve gerekse sesiyle Ezginin Günlüğü'ne... birçok sayfa kazandırmış olan Hüsnü Arkan arkadaşımızın aşağıdaki açıklamasını, üzülerek de olsa, sizlerle paylaşmak istedik. Ne yazık ki Ezginin Günlüğü bundan sonra yoluna Hüsnü Arkan'sız olarak devam edecektir.


Daha önce Ezginin Günlüğü'ne katkıları olmuş olan birçok arkadaşımız gibi, Hüsnü Arkan da, Ezginin Günlüğü'nün sayfalarını zenginleştirmiş ve Ezginin Günlüğü dinleyicileri tarafından hiçbir zaman unutulmayacak şarkılara imzasını atmıştır.

"Artık Ezginin Günlüğü'nde yeni bir sayfa açılacak" diyen arkadaşlarımıza; "Hayır, sayfa değil, yeni bir cilt!" diye cevap veriyoruz. Çünkü Hüsnü Arkan'ın gruba katkısını, ve Ezginin Günlüğü'nün bundan sonraki serüvenini, ancak 'cilt' sözcüğü açıklayabilir.

Ezginin Günlüğü dinleyicilerini çok üzecek bir haber olduğunu biliyoruz, ancak bu konuda, kişilerin, kendi hayatlarına ilişkin bir takım tercihlerde bulunma haklarına da saygı göstermek, ve anlayışla karşılamak gerektiğini düşünüyoruz.
Hüsnü arkadaşımızın, bundan sonraki meslek hayatı konusundaki tercih haklarını, biz grup olarak saygıyla karşılıyoruz. Ve kendisine başarılar diliyoruz. Müzik yollarımız ayrılsa bile, bizler gene aynı gönüllerin insanıyız. Biliyoruz ki, aynı havayı soluyan insanların yolları mutlaka biryerlerde kesişir.



Ezginin Günlüğü, yoluna, kaldığı yerden devam etmektedir. Nasıl ki daha önce gruba katılan yeni arkadaşlarımız, eskilerin yerini doldurmaya çalışmadılar, kendi kişiliklerini, kendi duygu ve düşüncelerini gruba taşıdılarsa, bundan sonra da, gruba katılan arkadaşlarımız, grubun müziğini zenginleştirmeye devam edecektir. Eski arkadaşlarımızın yerleri, hep onların kendi yerleri olarak, ve hep dopdolu olarak grupta kalmaya devam edecektir. Çünkü, Ezginin Günlüğü'nün hamuru, çamuru, mayası; emeğini gruba katan arkadaşlar tarafından oluşturulmuştur...
Selam ve sevgilerimizle...


Ezginin Günlüğü



Hüsnü Arıkan'ın açıklaması

Ezginin Günlüğü Dinleyicilerine,

Bundan böyle müzik çalışmalarımı yalnız sürdürme kararım doğrultusunda, işlerimin yoğunluğu nedeniyle, 2010 yılı Ağustos sonu itibarıyla Ezginin Günlüğü grubundan ayrılmış bulunuyorum....

Grup arkadaşlarıma bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.

Hüsnü Arkan"
 Ayrılık şarkısı da kendi sesinden gelsin.

20 Ağustos 2010 Cuma

Mimar Sinan Aşık Olunca...



İnsanoğlu, eskilerden, ötelerden beri aşkı uğruna birşeyler yapıyor. Çölde gezen, dağı delenleri bir kenara bırakırsak sevdiğini simgeleştirmenin, sevgisini ortaya koymanın, göstermenin çok farklı yolları ile çağlardır yaratıcılığın sınırını zorlamıştır insanoğlu. Boş söze gerek yok. Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah'ın aşkı için yaptığı..

Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır. Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.

Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama, aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır. Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.

Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana. İşte, aşka adanmış iki eser.

Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bi yer seçin. Ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin. Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.
Göreceğiniz manzaraysa şudur mirim:

Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay. Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır; nasıl bir güzellik anlayışıdır...  

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Özdemir Asaf'tan Kısa Kısa



Bilenler bilir. Pek ilgili değilim şiirle... Yani o kaba görünüşümün altında cidden devasa bir canavar yattığına inanıyorum bazı zamanlarda.. Ama 5 kişinin yeri başkadır içimde. Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Murathan Mungan, Attila İlhan bir de Özdemir Asaf. Can Yücel'i de severim ama bu 5 li çok farklı, daha farklı. Ya da ben öyle zannediyorum. Önemsiz...

Uzun süredir site site gezinip okuyorum şiirlerini, sözlerini Özdemir Asaf'ın. Beğendiklerimin bir bölümünü toparladım. Zaman içinde daha da zenginleşecektir burası. Site site gezmek zorunda kalmayacağım, sizde zıkkımlanın emi. :p

Buradakilerle yetinmeyenler için burada " Kırılmadık Bir Şey Kalmadı" var.

1
Butun renkler ayni hizla kirleniyordu,
Birinciligi beyaza verdiler...

2
senin için,
o mu, diye sordular
o değil,dedim onlara
anladılar.

3
Çekil ordan ayı göremiyorum.


4
Öğüt: zamaninda taze yenmemis bir ekmegi, baskasinabayat yedirme denemesidir."

5
Beni öyle bir yalana inandır ki,
Ömrünce sürsün doğruluğu

6
Gemilerin çoğu, bir insan yüzünden batmıştır. denizin yüzünden değil.

7
"Sen banasen desen de, demesen de olur.ama ben sana sen deyeceğim.düşün dur."

8))
Ama ben en çok şeyi
en kısa zamanda sana söyledim..
yalnız sana.

9
Sevgi bir kişiyi ikide yarım kılar,aşk iki kişiyi birde"

10
Şapkayı alıp gitmek vardır.hem kolayca söylenebilir bu,hem de kolayca yapılabilir.mesele onu vestiyerden aldıktan sonra koyacak yerbulmaktır.

11
Bugüne en uzak gün, dün.

12
Önemle küçümsüyorum seni, önemsizce büyütmediğim için...

13
Benim için ölüm, öleni son tanıyanın da ölmesiyle gerçek ölüm olur.

14
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri,girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.

15
Dünyanın ne kadar çirkinliklerle dolmaya başladığını çocuklara anlatmalı mı,
yoksa bunu onlardan saklamalı mı? yız..
her iki durumda da yenik düşeceğiz.
deyelim “kim yaptı?” diye sormayacaklar.
niçin? neden? de mi demeyecekler...

16
Okulda anladıkça başaracaksın
hayatta başardıkça anlayacaksın.
gelecek mutlu-mutsuz,
inanmasan da;gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.

17
Kadınları sevmek bir kadına haksızlık etmektir, bir kadını sevmekse kadınlara.

18
umut... benim beslediğim, beni besliyor sandığım...

19
sen; pardon ''siz'' demeliydim...siz kaçyüzlüydünüz?ben yanlışlıkla hanginizi sevdim?

20
Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç,başka şehirleri özleyelim orada seninle.

21
Bana yalanlar söylese yetinecektim.ama yalan söyledi.

22
Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
zeka ile düşersen kavrulursun.
akıl ile düşersen çıldırırsın.
duygu ile düşersen gülünç olursun.
aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin..
.sersem sersem bakınıp durma bir yol seç!

23
Tek kisilik miydi ki bu sehir, sen gidince bombos kaldi.

24
...ve aşk öyle haindir ki; nerde imkansız varsa onu sever.

25
Vurdun,acısı daha geçmedi,biliyorum geçecek.ama öyle ağır konuştun ki ardındano,gittikçe gerçek.

26
"Unuttum.. deyor...
Söyleyeceklerinin, söylemesi gerektiklerinin önüne geçmeye çalışıyor.. Kurnaz.
Hatırlamayorum.. deyor...
Söyleyeceklerinin, söylemesi gerektiklerinin ardına saklanmak isteyor.. Alçak."

27
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, incinirsin.

28
Bilmeyorum ne vardı saçlarında..
rüzgâr mı delice eserdi,
gözlerim mi öyle görürdü yoksa..
saçlarının her haali hoşuma giderdi.

29
Güneşe gözlerini dikip bakarsan gözün bozulur. gözlük takıp bakarsan güneş bozulur.

30
Tek kişilik miydi bu şehir? Sen gidince, bomboş kaldı.

31
Bir seviyi anlamak bir yaşam harcamaktır, harcayacaksın.

32
Ve aşk öyle haindir ki; nerde imkansız varsa onu sever.

33
"Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
zeka ile düşersen kavrulursun.
akıl ile düşersen çıldırırsın.
duygu ile düşersen gülünç olursun.
aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin...
sersem sersem bakınıp durma bir yol seç!"

34
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalan istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Erkekler & Kadınlar ve Kaşıntıları



Politik davranmanın verdiği dayanılmaz ağırlık. İkili ilişkilerde karşıdakine karakterini empoze etmenin zorunluluğundan kaynaklanıyor genellikle. Hani derler ya "bizim düzeyli bir ilişkimiz var." ne demekse hala çözemedim. Hani daha ilk günden çatır çutur sevişmiyoruz ve birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Sırf aklıma bu tanım geldiğinden "düzeyli arkadaşlık edebiliriz." cümlesini kullanmak istemiyorum. Ama insan yaşamı boyunca girdiği ikili ya da çoklu ilişkiler esnasında da düzey olması gerekli canlar. Örneğin kimseye beni böyle kabul et dememek lazım, ama kabul etmiyorsan da görüşmeyelim demek bir o kadar da normal. Nihayetinde iyi de olsa kötü de olsa yıllardır yaşadığınız kişilik sizinkisi başka bir kişilik için değiştirmeye değer mi bilinmez.

İşin bir de başka bir boyutu var. "Ben senin değişebileceğine inanıyordum Seyfullah." Lan neyin değişeceğini düşündün? Neden değişmesini istiyorsun ki? Hani %70 senin istediğin gibi biri ama %100 olursun ne de olsa mı? %70'i kim bulmuşta sen daha fazlasını isteyip geri çevirmeyi planlıyosun Kezban. Zaten asıl yola çıkılan da şu noktadır değişim istenmesine. İnsan kendine %100'dür. Karşısındakinin de %100 olmasını ister, kendisi olmasını ister. Ahanda işte sıçtığın nokta da burası. Bir ömür kendi karakterini taşıyan bir erkek/kadın'la yaşamanın iyi bir fikir olacağı cehaletine düşen acizler var.

Çok dağınık olucak ama olayın bir de şu boyutu var. Türk kadınları yerine avrupalı kadınlar olsa, ruslar olsa bayram yaparız vallaha diye. Babayı yaparsın. bizim türk erkeği her konuda kendi hakkını savunan kadına alışık değildir. Arkadaşları ile sabahlara kadar gezip tozan Jenifer'lara alışık değildir canlar. Bir yere gidilecekse beraber gidilecektir türk erkeği için. Hatta gözünün tutmadığı bir erkek arkadaşı varsa eşinin onla iletişimi kesmelidir! Büzük ister avrupalı hatuna bunu empoze etmek, dayatmak. Lüle ister baboş. Yemezler öyle, senin dediğine gelmezler. Bakma erkeğin yaşı 30-32 oldu mu hatunlar peşinde kuyruk oluyorlar. Onlarda evde kalma korkusu baş gösteriyor o yaşlardan sonra tabi.. Avrupalıda da o dert yok. Kadın kafasına göre adam buldu mu evleniyor. Çevreden gelen sıkıntı baskı yok. Bir bakıma "evde kaldım lan"'ın verdiği göt korkusu yok adamlarda. Bunun bir sebebi de kendine özgü hayatlarının olması, iş hayatlarının olması, ekonomik özgürlüklerinin olması. Bizim Kezban'lar gibi evleniyim eşim bana bakar.. Zaten babamın yanında da rahatım olm mantalitesi yok.

İşin bir de tersi var. Türk erkekleri yerine avrupalı erkekler gelsin muhabbeti. Lan yılların jack'i, Hans'ı çeker mi senin kahrını? 1000 kilo fondotenli yüzünü öper mi sanıyorsun? Düşünsene adam Hollanda'da dünyanın en uzun bacaklı kızları ile dans ediyo, İrlanda'da mükemmel çilleri ile sempati ve şirinlik saçan kızlarla birlikte oluyo buraya gelip seni napsın Fadime. Üzerine geçirdiğin 2 parça şık elbise ile kendini seks abidesi gören Fadime, hatta ne Fadimesi Fadik. Öyle göstereceğin iki dekolteye de kanmaz o adamlar, bir yere gidince amele gibi hesabını da ödemez. Boğaz'da yemeği anca rüyanda görürsün yani. :) Seni bu kaprisle bu nazla anca Hasan, Hüseyin, Ahmet, Mehmet, Hıdır, Cengiz, vb. çeker. Başkası değil. İşte bu sebeple ey türk kadını titre ve kendine gel!

Aslında suçun büyük çoğunluğu ne bizim erkeklerde ne siz kadınlarda. İki arada bir derede kalan toplumsal baskı ve kültürel şartlarda. bir yandan Avrupa'nın "özgür" düşüncesinesi ile Doğunun "sözde tutucu"luğu arasında kalmış türk gencindedir. Doğu tutucu ama adamlar 17-18 yaşında ilk hatunu alıyor 2 yıl sonra 2.yi sıraya koyuyor. Batıda da durum farklı değil. Resmi olarak tek eşli olsalar da gayrı resmi ilişkilerin azımsanmayacak kadar fazla olması yine onlara bir rahatlık getiriyor. Bizim gençler ne alemde? Adam yıllarca beklesin ki kendisi ile evlenecek bir jhatun çıksın, o da evlendikten sonra cır cır cır cır konuşsun kafasını şişirsin, hayatı zindan etsin. Bayanlar alınmayın sizin durumunuz daha beter. 35 ine kadar adam akıllı birini buldunuz buldunuz, bulamadınız karşınıza eşek çıksa evlenmek için sıraya girmek zorunda kalıyorsunuz. O saatten sonra boşta kalan erkekler anca sağdan soldan tanıdığınız diğer kız arakdaşlarınızın artıkları oluyor.

Velhasıl, bizim erkeklerde bu denli ciddiyetsizlik, kadınlarımızda da götükalkıklık, kendini insan üstü görme düşüncesi olduğu sürece mutsuz aile, mutsuz bireyi doğurur mutsuz toplum ortaya çıkar zincirlemesi bozulmaz.

Tabii bu yazılanların hepsi için istisnalar mevcut. Sadece genel görünüm bundan ibaret. İş bu sebepten alınmaca darılmaca yok. Hepinizi sevgi ile kucaklıyorum..

5 Ağustos 2010 Perşembe

Julio Medem - Masallar anlatılmaz izlenir.



1958’de San Sebastián’da doğan Julio Medem son dönemde İspanyol sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri haline geldi. Yönetmen, ses getiren birçok kısa filmden sonra nihayet 1991’de ilk uzun metraj filmine imza attı. “Vacas”,İspanyadaki Bask sorununa dair göndermelerde bulunuyordu. “Vacas” ile iyi bir çıkış yapan yönetmen çeşitli ödülleri de almaya hak kazandı.

Julio Medemin bu başarısından sonra, Stanley Kubrick’in tavsiyesi üzerine Steven Spielberg yapımcılığını yaptığı yeni “Zorro” filmini yönetmesi için Julio Medem’ e teklifte bulundu. Fakat Julio Medem Spielberg’e İspanyada kalarak kendi filmlerini yazıp yöneteceği konusunda bir yanıt vererek nazik bir şekilde teklifi reddetti.
1998’de kariyerindeki en çok ses getiren film olan "Los Amantes Del Circulo Polar” (Kutup Çizgisi Aşıkları) yöneten Medem, Venedik Film Festivali’nde “Altın Ayı” adayı oldu ve eleştirmenler tarafından olumlu eleştiriler aldı.

Medem, 2001 yılında “Lucía y el Sexo” isimli filmini yönetti ve bu film, Medem’in Türkiye’de festivaller dışında gösterilen ilk filmi oldu. Saplantılı bir aşk hikayesini anlatan film, değişik zaman periyotlarında değişik görsellikler sunarak izleyiciye faklı bir film keyfi yaşattı. Yıl 2007’yi gösterirken Julio Medem “Caotica Ana” (Kaotik Ana) isimli filmini izleyiciyle buluşturdu. Feminizm, reenkarnasyon, hipnoz gibi konuları işleyen film ülkemizde 27. si düzenlenen İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. 

Filmografisi

Film İspanya'da iç savaşın baş gösterdiği yıllarda geçiyor. Bir biri ile komşu olan iki ailenin üç nesil boyunca yaşadıkları aşkları, kavgaları ve kanlı geçen dönemin üzerlerindeki etkisini anlatıyor. Julio Medem'in çektiği ilk uzun metrajlı filmdir.


İspanyol yönetmen Julio Medem’in ikinci uzun metraj filmi “La Ardilla Roja”, intihar etmek üzere olan yalnız bir adam ve sevgiye ihtiyacı olan bir kadının bir kaza sonucu bir araya gelmelerini ve yalan üzerine kurulu ilişkilerini konu alıyor.


Angel, karmaşık bir kişiliğe sahip ve bunun farkında olan bi insandır,.Bir ilaçlama şirketinin çalışanı olarak bir kasabaya gelir ve bir süre sonunda Patricio denilen adamın hem karısına hem de sevgilisine ilgi duymaya başlar, olaylar gelişir.


Ölüm ve ayrılık acısıyla baş etmeye çalışan ve hayatın anlamını  birbirlerine duydukları aşkta arayan iki çocuğun, yetişkinliğe uzanan  hikayesini anlatan bir film. Los amantes del Círculo Polar (Kutup Çizgisi Aşıkları)




Lucia, Madrid'te garsonluk yaprak hayatını kazanan genç bir kadındır. Karmaşık hayatından bunalması ve uzun süredir birlikte olduğu sevgilisini kaybetmesi sonucu büyük bir sıkıntıya girer. Böylece hayatını düzene sokmak için bir adaya giderek bir süre yalnız kalmaya karar verir. Adada geçirdiği zaman süresince hafızasının karanlık köşelerindeki eski ilişkillerini hatırlamaya ve yaptığı hataları sorgulamaya başlar.

Amatör bir ressam olan Ana, bir gün adaya gelen bir sanat koleksiyoncusu tarafından keşfediliyor ve özel bir eğitim almak için Madrid’e çağırılıyor. On sekiz yaşında hayatı keşfetmek için mağarasından çıkan Ana, Madrid’de aşık olduğu Said ile ilişkisi ilerledikçe sanrılar görmeye başlıyor.Kısa bir süre sonra Ana üzerinde çalışmaya başlayan bir hipnoz uzmanı genç kızın bu sanrılarda önceki yaşamlarına geri döndüğünü ortaya çıkarıyor.




Roma’da tanışan iki kadının otel odasındaki bir gecelik aşkını anlatıyor ve oldukça cesur sahneler içeriyor. Film otel odasının içinde başlıyor ve yine aynı odada bitiyor…

1 Ağustos 2010 Pazar

ORDUO


Ortaokul & lise yıllarında -müzik dinlemenin yetmeyip, çalıp söyleme hevesininde ufaktan kanımıza girmesi ile- (devam eden bir cümle olmayacak elbette) :) ...çalıp söyleme isteğini kızların ilgisini çekmek için körüklediğimiz yıllarda çok sayıda amatör grup dinleme fırsatı yakaladım. Süregelen zaman içerisinde Türkiye'nin farklı illerinde de amatör gruplar dinledim, arkadaşlarım oldu. Muğla'da Üniversite macerası sırasında, Sakarya'ya göç ettiğim dönemde, İstanbul'da çeşitli semtlerde, farklı cafe ve barlarda, hatta Avcılar sahilde çok sayıda profesyönel müzik ile uğraşmayan topluluklar dinledim. Bunların geneli başarılıydı benim gözümde. Oldukça başarılı vokaller vardı içlerinde, çok iyi gitar çalanlar, hem çalıp hem söyleyen arkadaşlar, müzik ile ilgilenenler vardı ancak az sonra bahsedeceğim topluluğun yarattığı hazzı hiç birinde yakalayamamıştım.

Orduo...
Topluluğun isminden de anlaşılacağı üzere Ordu'dan kulaklarımıza fısıldıyorlar şarkılarını. Grubun isminin anlamını  facebook gruplarında şu şekilde açıklıyorlar;
Orduo, isim olarak “Ordu Guitar Duo” ‘nun kısaltılmış halidir. Sonradan gruba iki kişi daha eklenince sadece ORDUO halini aldı. ORDUO, Latin kökenli İngilizce bir söz öbeğinin kısaltması olsa da orijinal bir isim olması, evrensel anlamda herkesin anlayabilmesi, ve marka bilinirliğinin sağlanmış olması sebepleriyle grubun kalıcı ve kabul görmüş ismi olmuştur.
Tarzları , söyleyişleri, repertuarları ile olsun (en azından facebook sayfalarından takip edebildiğim kadarı ile) Ezgi'nin Günlüğün'den Sezen Aksu'ya, Ahmet Kaya'dan Anonim Türkülere, Fikret Kızılok'tan Altıncı Cadde'ye (ki bu grup dağılmamasını dilerdim.) oldukça geniş bir yelpazede eserler sunuyorlar. Ama tüm bunların yanında özellikle kendi besteleri ciddi anlamda takdiri hak ediyor. En beğendiğim besteleri ise "Beni ancak Sevdalardan anlarsın".  İnternette dolaşan görüntülerinde Ordu'nun yerel bir kanalı olan Kanal 52'de yayınlanan Mavi Liman isimli programda sergiledikleri performans oldukça başarılı. Çalması, daha çok söylemesi çok zor olan parçaları bile orjinalini aratmayacak şekilde dinleyiciye sunuyorlar. (Bkz. Haziranda Ölmek Zor )
 Aslında konu müzik olunca söylenecek çok da birşey yok. Yine facebook'taki sayfalarından alıntı ile kendi ağızlarından grubu ve üyelerini tanıyalım ardından da  kayıtlarına bir göz atmanızı tavsiyemdir.


2005 yılında "ordu gitar festivali" esnasında Ordu'da Okan ve Koray tarafından kuruldu.. İkili zamanla birbirleriyle olan uyumlarının ve gitara olan bağlılıklarının etkisiyle istikrarlı bir grafik çizerek, çalışmalarını daha da ilerletti ve dinleyenlerin beğenisini kazandı..

Klasik ve enstrümantal düzenlemelerle başlayan çalışmalara daha sonraları özellikle Ali Barış ve Mine'nin gruba katılmasıyla sözlü parçalar ve gerek grup üyelerin gerekse gruba destek veren bestecilerin yaptıkları besteler de eklendi..

Grup, halen sözlü ve enstrümantal parçaları özgün bir çizgide , "doğal, samimi" bir ortamda ve "çift gitar temelinde" yorumlama çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca grup üyelerinin kendilerinin ve çevresindeki bestecilerin yaptığı besteler de grubun müziğine renk katmaktadır..

Kısaca grup üyeleri;

Okan YILDIZ: Öner YAVUZ'un öğrencisi. Grupta doğaçlama solo yükünü üstlenen kişi. aynı zamanda backvokal. Ordu'da özel bir sağlık kuruluşunda laboratuvar teknisyeni.

Selim Koray DEMİREL: Öner YAVUZ'un öğrencisi. Grupun ritm gitaristi. Aynı zamanda vokal. Anadolu Üniverstesi'nde öğrenci.

Mine ÖZÇELİK: Öner YAVUZ'un öğrencisi. Grubun bayan solisti. Muğla Üniverstesi'nde öğrenci.

Ali Barış YAYLA:Öner YAVUZ'un öğrencisi. Grupta solist, ritm gitarist ve aynı zamanda besteleriyle de gruba katkı sağlıyo. Öğretmen.

Ayrıca Halil DEMİREL ve Alper YILDIRIM da grubun bazı parçalarının söz ve müzik yazarları..

ORDUO - Kolaj


Uploaded with ImageShack.us

ORDUO - Sözüm Kaldı
(söz müzik: Sema Zengin, Gitarlar: Okan-Koray, Vokal: Mine)


Uploaded with ImageShack.us

ORDUO - Aygız
 (Enstrümantal)
(Müzik: Cihangir Cihangirov, Gitarlar: Okan-Koray)


Uploaded with ImageShack.us

ORDUO - El Gibi
(Söz-Müzik: Sezen Aksu, Gitar & Vokal: Koray)


Uploaded with ImageShack.us

ORDUO - Beni Ancak Sevdalardan Anlarsın
Söz -Müzik: Halil Demirel, Gitar & Vokaller: Okan-Koray)


FaceBook sayfalarında çok keyifli 47 adet kayıtları mevcut. İlgelenecekler için: ORDUO FaceBook

Remember Me (2010)

(2. bir uyarıya kadar filmin tadını kaçıracak bir spoiler içermemektedir.)

"Eğer beni duyabilseydin, parmak izlerimizin dokunduğumuz hayatlardan kaybolmadığını söylerdim."


Geçmişin gölgesi gelecekteki ilişkilerimizi etkiler mi? Başımıza gelen kötü olaylardan ders alırda mı değişiriz? Yoksa sadece değişmemiz gerektiği için mi değişmişizdir? “Remember Me/Beni Unutma” da insanların değişmek için neleri beklediğini, zamanlamanın, daha doğrusu akan zamanın değişimlerin gelecekteki ilişkilerine ne denli etki ettiğini güzel bir biçimde vurguluyor.


Filme başlarken keyifli, hafif tempoda giden, alelade romantik komedi bir film bekliyordum karşımda fakat daha ilk sahnesinden durumun böyle olmadığını anlamıştım. Film metro istasyonunda kızı ile oynayan bir kadının gaspçılar tarafından öldürülmesi ile başlıyor ve daha sonra uzun süre bu olaya başlı bir konu gelişmemekle birlikte Tyler’ın (Robert Pattinson) sıradan görünümlü yaşantısında buluyoruz kendimizi. Sabah uyanınca sigara içtiği yangın merdiveni, dağınık odası, uçarı ev arkadaşı ve filmde ki baskın karakterlerden olan babası Charles (Pierce Brosnan) ile 11 yaşındaki kız kardeşi Caitlyn (Alyssa Craig) ile tanışıyoruz. Charles çocuklarına karşı ilgisiz davranan, iş hayatında olduğu gibi ailesine karşıda sert tavırlar sergileyen, etrafındaki insanlara 2 basamak üstten bakan zengin bir iş adamıdır. Tyler yıllar önce abisinin kendini asarak intihar etmesinin sebebi olarak babasının bu ilgisizliği ve baskıcılığını görmektedir. Bu sebeple aralarında daima süregelen bir çekişme söz konusudur. Babasının varlığı ile çok rahat bir hayat sürebilecek iken kendisini idame ettirmek istemekte ve babasından gelecek en ufak maddi desteği bile kabul etmemektedir.


Charles çocuklarına karşı ilgisiz davranan, iş hayatında olduğu gibi ailesine karşıda sert tavırlar sergileyen, etrafındaki insanlara 2 basamak üstten bakan zengin bir iş adamıdır. Tyler yıllar önce abisinin kendini asarak intihar etmesinin sebebi olarak babasının bu ilgisizliği ve baskıcılığını görmektedir. Bu sebeple aralarında daima süregelen bir çekişme söz konusudur. Babasının varlığı ile çok rahat bir hayat sürebilecek iken kendisini idame ettirmek istemekte ve babasından gelecek en ufak maddi desteği bile kabul etmemektedir.

Filmdeki esas kızımız ise Ally (Emilie de Ravin) dir. Henüz 11 yaşında iken metroda annesinin öldürülmesine tanık olmuş, baskıcı olmasa da her şeyin kontrolü altında olmasını isteyen polis memuru babası Neil (Chris Cooper) ile hayatını sürdürmektedir. Bu iki ailenin kesişmesi bir gün bir sokak kavgasına karışan, daha doğrusu güçsüz ve haklı olanı korumaya çalışan Tyler’ı biraz pataklaması ve 1 gece nezarette tutması ile gerçekleşir. Daha sonra tesadüfen olmayan bir şekilde Tyler ile Ally tanışırlar. Bu tanışma Tyler’ın ev arkadaşının verdiği büyük gaz ile olsa da beklenen, olmazsa olmaz olur ve Ally ile Tyler birbirlerine aşık olurlar.

İki gencin aşkını anlatıyor görünse de aile bireyleri arasındaki ilişkiyi de orta ölçekte konu eden bir film Remember me. Her karakterin kendi hayatlarına dair farklı isteklerinin olması farklı hayatları aynı film içinde inceleyebilmemizi sağlıyor. Tyler’ın ev arkadaşı Aidan’ın seks ve alkole düşkünlüğünün altında yatan salt mutluluğu arama çabası, Charles’ın yaşanılan büyük acılara rağmen dik durmak istemesinin altında yatan güçlü olma çabası. -ki filmdeki büyük olaydan sonra bile araba başında gücünü toplamaya çalışıyor.- Yazıda çok bahsetmesem de filmde önemli bir yan karakter olan Tyler’ın kız kardeşi Alyssa’nın gergin aile ortamından etkilenişi ve okuldaki arkadaşları ile yaşadığı sorunlar. Karısı öldürülmüş bir polis olan Neil’in çaresizlik ile olan savaşı ve bir daha çaresiz kalmamak için her şeyi kontrol altında tutmak istemesi gibi filmde iki kişinin aşkı dışında farklı karakterlerinde psikolojik durumlarını sahne sahne yansıtıyorlar. Bu durum konu bütünlüğü açısından çok sağlıklı olmasa da anlatılan olayların dikkat çekici olması ile durumu kurtarıyor.

Filmde Pierce Brosnan canlandırdığı karakter izleyiciye hangi duyguyu tattırması gerekiyorsa bunu başarı ile yapıyor. Bazen burnu büyük tavırları ile kendisinden nefret ettiren, oğlunun toplantı salonuna yaptığı sert girişteki sahnesi ile tabiri yerinde ise yürek dağlayan, son sahnelerde karakterin gösterdiği değişimi izleyiciye çok iyi yansıtan bir performans sergilemiş.

Lost’tan da tanıdığımız Emilie de Ravin’i çekici yapan tek şey doğasında bulunan Avustralya aksanı olsa gerek. Fotoğraf çekilecek olsa mükemmel bir konu mankeni olur ama iş süregelen zamanda mimikler ve sesteki tonlama olunca sınıfta kalıyor. Zira Robert Pattinson’da elinde müsait sahneler, dialoglar olmasına rağmen aman aman bir performans sergileyemiyor. Mevcut elinde bulunan karizmatik varlığı ile filmi emekletebiliyor.



FİLMİN SONU İLE İLGİLİ SPOİLER
Filmin 11 Eylül 2001 olayına bağlanması beklenmedik bir son olsa da zaten iki gencin aşkı ile aile içi sorunların arasında kalmış bir filmi üçüncü bir hatta yönlendirmekte ve ana konudan oldukça uzaklaştırmakta. Sonuç yine kaçınılmaz son ile bitse de bunun çok farklı bir biçimde olması filmin genel şablonuna çok daha uyabilecek bir duruş sergileyebilirdi. Verilmek istenen genel mesaj, “ölümün ne zaman nerede karşımıza çıkacağı belli değildir. Her şey yoluna girdi deriz ve… kaçınılmaz son. En iyisi bırak ıvırı zıvırı da anı yaşa” olsa da bunu 11 Eylül’e bağlaması film bittiğinde “Ne alaka lan?” sorusunu akla getirmedi değil, hatta genel konudan bir hayli uzaklaştırdı da diyebiliriz.


Genel olarak sahne sahne çok eğlenceli vakit geçirebileceğiniz bir film Remember me. Fakat konu bütünlüğü ele alındığında oldukça dağınık bir görüntü çizmekte. Romantizm temalı bir film mi? Yoksa aile sorunlarını anlatan bir drama mı? İkileminde sıkışıp kalasına rağmen saate bakmadan izleyebileceğiniz eğlencelik bir film.


Son olarak “Hayatta yaptıklarınız önemsiz olacaktır, önemli olan onları sizin yapmış olmanızdır çünkü bir başkası yapmayacaktır.