20 Şubat 2011 Pazar

Yılan ve Geyiğe Dair



Aynı kanepe miydi?

O konuşurken bunu anımsamaya çalıştı. Aynı kaneme miydi?

"Demek ayrılacaksın benden. bu kez kararlısın ! Peki unutabilecek misin? Yaşanan bunca şeyi hiç olmamış sayabilecek misin? Bana öyle geliyor ki, evlensen bile kolay kolay unutamayacaksın beni; hiç kimse hayatını mahvetmiş olduğu insanı kolay kolay unutamaz. ta başından beri kendine yediremediğin bir şey vardı bu beraberlikte. Farkındaydım, geçer sanıyordum. hepimizin atlattığı kimi böylesi dönemler olmuştur yaşantımızda. kısa ya da uzun süren düşmanlık dönemleri yaşamışızdır. İçimizde içimizin ormanında cenge tutuşmuştur ikili benliğimiz.
ölümsüz çıkmak gerekiyor bu cenkten.

Biliyorum, benim varlığımda seni tehdit eden, senin varlığını tehdit eden bir şey var sanıyorsun, seni tükettiğimi, seni usul usul öldürdüğümü düşünüyorsun. Biliyorum, sevmek bir kadını tehdit eden bir şeydir. bana bu yüzden düşmansın.
Oysa bizler gecenin karaderili insanlarıyız.
Ormanlardan başka hiçbir yer kabul etmiyor bizi. bu ormanı yakmadan buradan dışarı çıkamazsın. ama bu yangından kimse sağ kurtulmaz. kurtulamaz ! Bunu da bilmen gerekir. En azından bu ormana bir kez daldıktan sonra.

Kaç defadır deniyorsun ayrılığı. Kaç gün sürüyor? Her defasında nasıl acılar ve nasıl daha da büyümüş sorunlarla geri dönüyorsun. bunu her ikimiz de biliyoruz ve bedelini her ikimiz de ödüyoruz. korkuyorsun, biliyorum. Kendini bu korkulardan ayıklamak isterken ruhunu didikliyorsun. ruhuna yapışmış, çünkü. Henüz adını bile bilmiyorum senin. Nesin ? Necisin ? Ne iş tutarsın ? Nerede çalışırsın ? Odanı, çocukluğunu, yakınlarını, hangi yemekleri sevdiğini, nelere güldüğünü bile bilmiyorum. Ama seviyorum seni. Bu ormanın yüzölçümünce seviyorum.

Biliyorum, seziyorum, bu kez daha uzun gideceksin. Sadece bana ve kendine daha uzun gidebileceğini, gidebildiğimi kanıtlamak için. terk etmek kadınca bir davranıştır, değil mi? Üç ay, beş ay, hadi diyelim üç yıl, beş yıl, en fazla on yıl diyelim. peki sonra ? Bir gün yine buraya döneceksin. Kendinde taşdığın ormanın ana yurduna dönmek isteyeceksin bir gün. O zaman ben burada olur muyum ? Bıraktığın yerde olur muyum? Belki sesleneceksin bana: neredesin sen? Bu ormanda neredesin sen?"

Ses vermeyeceğim sana.
Duymayacağım seni.

Ağaca, toprağa, suya karışacağım. Kendin gürltüsüne, gecenin ışıklı sokaklarına karışmış olacağım, başka hayatlar tüketmiş olacak beni, başka çarşaflarda boğulmuş olacağım. Kendi yaramı yalamaktan kurumuş olacak dilim, istesem de ses vermeyeceğim sana. Yaralarımızı güneşte kurutamayız bizler. gündüzleri saklanırız çünkü. örtünürüz. Geceleri ise güneşsizdir. yaralarımızla baş etmek yalnızca bize, o yorgun gücümüze kalmıştır.

Şimdi gideceğim diyorsun. Bir daha dönmeyeceğim diyorsun. Bir daha hiç dönmeyeceğim diyorsun. Peki git, çek git, ama bir gün döneceksen -ki döneceksin !- çok yazık olur bana, günah olur.

İkimize de günah olur.
Yeni bir ayrılığa, suskun geçen orman gecelerine dayanacak gücüm kalmadı artık.

Ne gidebiliyorsun, ne kalabiliyorsun; ne gecede, ne gündüzde bir hayat kuramıyorsun kendine. dünyada bir yer edinemiyorsun. Sancını bana da yaşatıryorsun üstelik. Benim hanidir üstesinden geldiğim, aşıp geçtiğim sorunları, sıkıntıları bana yeniden yaşatıroysun. Senin yüzünden bir kez daha yaşamak zorunda kalıyorum bütün olanları. Beni üzerinden atlayıp geçtiğim şeylere yeniden sarıyorsun. beni yoruyorsun. Anlamak yorgunu olduğum şeylerle yoruyorsun.

Saatlerce konuşmak isterdim daha.B ütün sözcüklerle konuşmak. Derin, sarsıcı cümleler bulmak isterdim. Özetleme gücü yüksek benzetmeler yapmak isterdim. Bugüne değin büyün öğrendiklerimi bir çırpıda anlatmak isterdim sana. ama bir işe yaramayacak biliyorum. ama hiçbir şey, hiçbir işe yaramayacak galiba.

Sevgi her şeye yetmiyor.
Sevgi hiçbir şeye yetmiyor.